Ergenlikte Karşı Gelme Bozukluğu
Söz konusu bozuklukta bedene fiziksel olarak zarar...
Yalnızlık,
herkesin gülüp eğlendiği vakit senin gözyaşları dökmendir
Herkesin sımsıcacık ortamlarda keyif çattığı vakit
senin kanının donma tehlikesiyle karşı kaşıya kaldığın andır.
Herkesin sevgiyle gülüp oynadığı vakit senin hüzünle boğuşmandır.
Yalnızlık kanına işledi mi yedi gün yirmi dört saat hissedersin.
Adeta kanından geçer o acı! Kalbine vurur,sızlar kalbin.
Dayanamaz gözyaşı dökersin ellerin donar bir anda, hayat seni boğmaya başlar.
Konuşmak bile sana ağır bir yükmüş gibi gelir. Çünkü içindeki acı sana kesmekten başka bir çare bırakmaz.
Yalnız mı kaldın
Gözyaşların soğuk mu?
Kalbin sızlıyor mu?
Bunalıyor musun hayattan
Damarlarından akan kan
Vücudunu mu acıtıyor?
İnsanların konuştuklarını anlamıyor musun?
Yabancı mı onlar sana
Ergenlik yas mıdır?Yalnızlık mıdır? Hüznün acılı yaşantısı mıdır? Depresif bir süreç midir?Ergenlik dönemi için insanın gelişimsel dönemlerin sadece biri olarak değerlendiremeyiz..Çünkü Ergenlik zaten var olan dürtünün yanında bedenin cinselleşmesiyle diğer gelişimsel dönmelerden kendi başına daha fazla anlam kazanır.Cinselleşen beden zorlar,bazı zorunlulukları ve bazı riskleri getirir. Cinselleşmiş beden hem büyümeyi hem de ensestüel tehlikeyi gündeme getirir.Çünkü ergenlik çocuk cinselliğinin tekrar canlanmasıdır üstelik bu sefer tehlikeli bir biçimde.Ergenlik çocukluğa vedadır.
Bir dönemin devamı ve başka bir döneme açılan kapıdır.Bir geçiştir.Vedadır, çünkü artık çocuk değildir,O güne kadar var olan dayanak nesnelerinden ayrılıştır.Nesne yatırımlarının değişmesidir.Yani narsistik kırılganlığın yoğunlaştığı dönemdir.Çoğunun sesine vedasıdır,kalınlaşan sese erkeksileşen yada kadınsılaşan bedene merhabadır.Fakat hüzünlü bir merhaba.Yalnızlıktır,yalnız hissetmektir ve artık yalnız başına kalacağının düşünceleridir..Hızla gelişen beden ve ona yetişmeye çalışan kendiliğiyle baş başadır.Bu yetişmeye tanık olan hem izleyen hem de yaşayandır.Çünkü bir şeyler değişimler,devinimler ona rağmen olmaktadır.Beden oluşumun ,olgunlaşmanın tanığı ve muzdarip olanıdır.Çaresizliktir.Vedalarla merhabalar arasında sıkışıp kalmadır.Yani sorumluklarla ‘artık kocaman adam oldun’ sözlerine karşı karşıya kaldığı zamandır.Ergenlik kimi zaman ‘sen daha küçüksün kimi zaman da kocaman adam oldun’ sözleri arsında bir gidip gelmedir.Ergenlik ‘ara’ dır ‘araf’ tır.Sıkıntıdıri sıkıntıdan patlamaktır.Sıkıntıda depresif duygulanımın eşlikçisidir.Sıkılan ergen kayıplarına sıkılır,kayıpların yarattığı eksikliğe o eksikliğin yarattığı nasıl dolduracağını bilmediği boşluğa.Sıkıntıdan patlayan ama bir şey yapmayan ya da yapamayan çaresizlikle yüklü anlarla geçen zamandır..Sıkılmak çünkü başkalaşımının evrimsel dönüşümün ve bu dönüşüm süreci içinde var olan ara boşluklarından, narsistik çatlaklardan gelen sızıntıdır..Çünkü bu dönüşüm ve başkalaşım da bu devinimde her şey bir anda olmaz.Bir dönemden bir süreçten bir ara alandan söz edilir.Ve bu dönüşümde ara alanlar ve boşluklar oluşur.Oysa çocuklukta o aralar o küçük boşluklar dayanak nesneleriyle dolar.Ergenlikteki dürtüsel taşkınlık bu boşluğa eşlik eder.Yani bir yanda boşluk diğer yanda yoğun taşkınlık.Fakat bu süreç çocukluktan bağımsız bir süreç değil bilhakis çocukluk hikayesinin devamı ve bu hikayeyle birlikte yetişkinlik serüveninin başlangıcıdır.Savunmaların revizyonu ve yetişkinlik dünyasına uyarlanmasıdır.Önde giden bedene kendilik imgesinin yetişme çabasıdır.Ergenlik çocuk cinselliğinin nihai halinin verildiği zamandır. Ergenlik her ergenin kendisindeki başkalaşımı tanımlamasıdır.Çünkü ergenliği şekillendiren,mutasyonun şeklini veren bireyin çocukluk hikayesidir.Ergenlik devrimdir,evrimdir,devinimdir.Devinimdir ;Dinamizm içinde stabil olanı yakalama çabasıdır.Stabil olanı yakalamakta bu dinamizmi konuşulabilir anlaşılabilir hale getirmekle mümkündür.Ergenlik sadece bireyin değil ailenin de devinimidir.Bununla ilgili bir annenin söylediği önemlidir.Sanki onunla birlikte birde evriliyoruz demiştir. Çünkü değişime uğrayan fiziksel ve ruhsal olarak ergen olmakla birlikte değişmeye başlayan kendilik imgesiyle birlikte o güne kadar ailenin alıştığı kendilik imgesinin de farklılaşması ailenin bakış açılarının, değerlendirilmesinin de gözden geçirilmesi zamanıdır.Yani öznenin değişimi diğer özneler arası ilişkilerinde değişmesine yol açar.Bu özneler arası alanda da devinim değişim gerçekleşir. Yani çocukla birlikte kurulan ilişki ve iletişimde var olan geçmiş nesne ilişkileri kalıbı artık başka bir yöne yada başka bir ilişki kalıbına dönüşmek zorunda kalır.Yani ergenle birlikte doğal bir sürecin neticesi, olarak ailede de ilişkisel, düşünsel mutasyon gerçekleşir.Çünkü bu dönem artık tuhaflaşan asileşen,söz dinmeyen çocuk,ergene göre ise ‘kimse beni anlamıyor’ nakaratının birbiriyle çarpıştığı ve karıştığı ilişkisel revizyonu gerektiren bir noktadır.Dikkat edilirse bir zorundalıktan söz edilmektedir.Çünkü bu değişimler ergene rağmen ergenin ailesine rağmen ama onların katılmak zorunda kaldıkları bir süreçtir.Aynı zamanda olması gerekendir..Bu yüzden Ergenlik kimine göre olması gereken bir gelişim süreci,kimisine göre bir hastalık,bozuklukla eşdeğer bir durumdur.
Ergenlik kimi yazara göre ikinci doğum ,kimine göre sonun başlangıcı kimine göre de bazı sonlanışların farkına varış dönemidir.Çünkü bu sürecin algılanış biçimi özne ile ilişkide bulunan ötekilerin bu değişim ve gelişim sürecini nasıl karşılayabildiklerine,toleranslarına,sözelleştirebilme yetilerine ve her iki tarafında yani ergenin ve ebeveynlerin kendi geçmiş gelişimsel süreçlerinin kalitesiyle ilintilidir.Tabi ki bu sancılı sürecin mükafatı ise en başta cinselleşen bedenin sonucunda kalıcı,değişmez bir cinsel kimliğin oluşmasıdır. Yani bu dinamik dönemin stabil olana açılan kapıdır.Yani zorluk,devinim ve değişimin sonucunda bütünleşen ve kalıcı olan bir kimlik oluşur.Kişi bu kimlikle kimim?Neyim? gibi ölene dek sürecek olan sorunun başlangıcına girer.Ve bütün bu süreç bedenin tercümanlığıyla gerçekleşir.Tanık olan,dışa vuran aracılık ve sözcülük eden bedendir.Bu yüzden bu dönemde bu kadar önemli işlevselliği olan beden çok önemlidir.Çünkü beden aracılık eden,dile getiren ama maruz kalandır.Beden hem oyununu başlatan ve bir nevi yönetendir. Bu yüzden ergenler en çok bedenlerine karşı yıkıcı davranışlarda bulunurlar.Çünkü bedenin bu hızlı gelişmesi kendilik imgesini geride bırakır aralarında ki mesafe artar.Çünkü ergenlik dönemine kadar beden ve kendilik imgesi uyum içindedir.Çocukluktaki kendilik imgesi değişmeye başlar.Ergenlikteki kritik noktalardan biri de beden ile kendilik imgesi arasındaki uyum yakalanmazsa yani kendilik imgesinde gelişim ve bu değişim durursa işte o noktada problemler ortaya çıkar ve bazı hastalıkların ve uyumsuz davranışların başlangıcı olabilmektedir. Bütün bu durumlara rağmen Ergenlikte değişimin ve bu gelişimin duraksamadan devam etmesi önemlidir. Ergenlikteki bu gelişimin duraksaması kendilik imgesinin de duraksamasına sebep olur ve bu durum bedensel ve ruhsal problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur.Bu problemler beden imajı ile ilgili bozukluklar,yeme bozuklukları,kendine zarar vrerme davranışları,alkol madde kötüye kullanımı yada bağımlılık problemler ve eşlik eden anksiyete bozuklukları,depresyon ve diğerleri.Yeme bozukluklarının başlangıcının ergenlik döneminde olması değişmekte olan kendilik imgesinin bedene ayak uydurmamasında önemli bir rolü vardır.Ergenlerin aynanın karşısında ne kadar uzun zaman geçirdiklerini biliriz.Ergenin aynanın karşısında saatlerce kalışı ergenin değişmekte olan kendilik imgesiyle bedensel değişimi örtüştürme çabasıdır. Aynı zamanda çocukluktaki bildik tanıdık ve uzun yıllar görmeye alışık olunan bedensel ve kendilik imgesine alışmaya çalışmakta ve geçmişteki imgesele ve bedensel imaja veda etmektir.Tıpkı gidenin arkasından uzun uzun bakmak ayrılamamak ve her ne kadar ayrılmak istenmese de mecbur kalıp el sallamak zorunda kalmak gibidir.Bununla ilgili olarak geçmişte klinikte takip ettiğim yeme bozukluğu olan bir ergenin seansta anlatmış olduğu rüyayı aktarmamamın konuya açıklık getireceğini düşünüyorum.A rüyasında kocaman bir tarlada tam ortada duran kendi tabiriyle eski kendisine el sallamaktadır.Fakat eski kendisinin gitmesi kendisine çok ağır gelmektedir.Burada her ne kadar gelişimin duraksaması ile ilgili bir örnekten de bahsediyor olsak da ergenlikteki eski ama onun üzerine inşa edilecek olan biçimlenecek olan kendilik imgesi değişecek ve kalıcı bir kimlik oluşumu oluşacaktır.Her ne kadar gelişimden,büyümekten ,olgunlaşmaktan da söz ediliyor olsa da bunun getirmiş olduğu zorlanma bu dönemi bu sürecin anlamını verir.Bu noktaya kadar olan bu başkalaşımsal,devinimsel yaşantı ergenlik sürecinin aslında vedalaşma ve bunun getirdiği kayıp ve sonucunda yaşanan yas tutmanın ergenlik denen problematiğin çekirdeği olduğu görülür.O halde ergenlikte çocuk cinselliğinin yerine cinsel ve fiziksel olgunluğa erişmiş beden ensest ve karşı cinsten ebeveyni öldürmek düşlemlerinin gerçekleştirilmesini mümkün kılar.Yani yasağı çiğnemesi artık mümkündür.Bedenin olgunlaşması ile elde edilen fiziksel güç megalomanik düşlemlerin ortaya çıkmasına neden olur.Ergen her şeyi yapabileceğini düşünür.Yani çocuklukta ki megalomanik düşlemler artık fiziksel gücün etkisi ile gerçekleşebilir hale gelir yani bedenin olgunlaşması bunu mümkün kılar.Bu megalomanik düşlemler yada narsistik gereksinim çocukluktaki fiziksel zayıflık ve anne babanın sağladığı narsistik destek ve dayanağın ortadan kalkmasıyla ortaya çıkar.Bireyin her dönemde ihtiyaç duyduğu narsistik ihtiyaçlar bu dönemde hızlı gelişen beden sayesinde megolamanik güç elde edilir.Aslında bu değişim ve narsistik dengenin oluşumu süreci içerinde bu ara dönemde birey atlatan alta depresif bir duygulanım içerir.Fakat bedenle elde edilen bu megolamanik düşlem nedeni ile ergen depresif duygulanımın bu megalomanik düşlem in ve zaman zaman onun etkisiyle ortaya çıkan güç denemeleri,yıkıcı davranışlar altında gizlenir.Klinikte uyum problemi,huzursuzluk yaratan davranışların altında genel itibarıyla depresif duygulanıma rastlanır.Hatta ülkemizde çok fazla konulmayan maskeli depresyon tanısı Avrupa da ergenler için çok sık konulan tanıdır.Depresyon genel itibarıyla bu megalomanik düşlem ve bunun taramış olduğu yıkıcı davranışlar arasında ve altında gizlidir.Tabi ki burada ergenliğin bir narsistik bozukluğundan söz etmemekteyim.Buradaki narsistik gereksinimden ve ruhsal aygıtın benliği koruma çabasından söz edilmektedir.Çünkü eğer bedenle gelen bu megalomanik düşlem sayesinde çocuksu narisistik dayanakların terk edilmek zorunda kalışı oldukça sancılıdır.Bu yeni narsistik oluşum ergeni daha şiddetli depresif ve afektif duygulanımlara karşı korur.İnsan doğduğu andan itibaren çaresizliklerini nasıl ki değişik narsistik dayanaklarla gideriyor bu dönemde de bu ihtiyaç daha çok hissedilir durumdadır.Bu devinime,değişime ek olarak bu geçişin yanında ergenlik sürecinin bireye rağmen gelişen bir durum olduğunu unutmamak gerekir.Bireye rağmen gerçekleşen ve gerçeklemekte olan bu süreç aslında bir travmatik yaşantıyı ortaya koyar ve bununla birlikte çaresizliği ortaya koyar.Ergenlikte bu yaşantılara ve bunların karşısında hissedilen zayıflık ve narsistik hassasiyet ve bunun sonucunda ortaya çıkan narsistik gereksinimler süreci içinde yaşanan hissedilen depresif durum olağandır.Bu başkalaşım içerisinde ruhsal aygıtın tepkilerinde biri olan depresif duygulanımın olmaması durumunda gelişimsel duraksamanın olduğunun ya da bu gelişimin bir noktada tıkandığının yada kısa devre yaptığının göstergesi olabilir.Peki bu noktada olağan olan ve duruma ve bu sürece özgü olan depresif duygulanımla normalden sapma göstermiş depresyonu nasıl ayırd edeceğiz.Bu noktada gerek teorik gerekse de klinik gözlemlerde ergenler depresif durumlarda,özellikle evdeyken daha fazla yalnız kalmak istemekte,toplu yerlerde daha az,kendi odalarında daha çok zaman geçirmek istemektedirler.Depresyonu olan erkek ergenler,özelikle aynı cinsten arkadaşlarıyla daha az beraber olmakta ve sosyal soyutlanma göstermektedir.Kızlar da ise bu durum daha farklı olarak gelişmektedir.Kız ergenlerde depresyonla başa çıkabilmek için bir arkadaşına sırrını açıp güvenme ihtiyacı(narsisitk gereksinimler) veya profesyonel yardım arama şeklinde ortaya çıkar.Erkek ergenler bu durum tam tersine depresif duygulanımı bedensel gücün vermiş olduğu megalomanik fanteziler doğrultusunda tüm güçlülük,izolasyon kendi bedensel gücün dışında ki narsistik dayanakları reddediş olarak ortaya çıkar.Nesne ihtiyacını daha egosantrik bir şeklide gerçekleştirir.Fakat yaşanılan depresif duygulanımın şiddeti ile yardım aramaktansa onu göz ardı etme,yadsıma,anti- manik ve megalomanik savunmalarla baş etmeye çalışır.Bu dürtüsel taşkınlığı ve içsel olanı inkar etmedeki en iyi metod olarak da günümüzde erkek ergenlerin başından saatlerce ayrılamadıkları bilgisayar oyunları,play statıonlar dır.Çünkü içten gelen ve bu dönem içerisinde kaçınılmaz olan bu duygulanımsal çökkünlük yada taşkınlıklar bir şekilde uyuşturulmak zorundadır.Bununla ilgili olan aslında klinik olarak yoğun depresif duygulanım içinde olan bir erkek ergenin saatlerce play station oynaması ailesinin gözünden kaçmamıştı.Ergenlikle birlikte bu narsistik hassasiyetler,devinimin yaratmış olduğu zorlanımı uyuşturmanın başka yolu yoktu.Play sitation oyunu ortadan kalktığı noktada adeta aile çocuklarının oyun oynamasından ettikleri şikayetten pişman olmuşlardı.Çünkü ortaya çok yıkıcı tahripkar bir ergen çıkmıştı.Seansların birinde eğer bu oyunu oynamasa ne olur gibi bir düşünce içerisinde verdiği cevap kendimi düşünürsem mahvolurum,yıkılırım gibi bir yanıt ortaya çıkmıştı.Tabi ki bu örnek genellenemez ama en azından bu ergenin bu dönemde ki içsek devinimsel sürecin bilinçteki yansımaları kaldıramayacağını düşündüğü durumlardı.Tabi ki bir düzlem içerinde değerlendirildiğinde bu süreç özellikle sınır sorunsala yakın ergenlerde alkol ,uyuşturucu madde vs gibi diğer dürtüsel ve emosyonel duyarsızlaştırıcıları, izolatörleri devreye sokabilir.
Bu devinimsel süreç içerinde ergenlerde sıklıkla duyduğumuz sıkılıyorum,daral geldi ifadeleri nakarat şeklinde dile gelir.Ergen sıkılabilir,hüzün yaşanabilir,depresif olabilir hatta bu duygulanımsal unsurlar olması gerekendir.Normal şartlarda sıkıntı ;insanın yapacak hiçbir şeyinin olmamasıdır.Bireyin,hüznü bu yası yaşaması gerekir.Sıkıntıyı,sıkılmayı becerebilmesi gerekir.Çünkü sıkıntı kişinin kendisine zaman tanıması sürecinin bir parçasıdır.(A.Philips 1996).Belirttiğim gibi yeni bir dönme,yeni bir sürece giren ergenin,bu yeni sürecin büyümenin bedeli olarak eski ve alışıldık korunaklı narsistik dayanaklar,kendilik imgesine veda etmesi ve bunu yaşantılarken o yaşantı içinde kalabilmesi ve bu değişim ve devinim esnasında bunun yaşantılayabilme kapasitesinde olması,olabilmesi bu sancılı gelişimin duraksamadan devam etmesi yardımcı olur.Bu durumun tam tersi sıkılmayı beceremeyen,hüznü yaşantılayamayan ergenlerde durum farklılaşır ve karşımıza değişik klinik tablolarla gelirler.Miller(1994).Favazza(1996) yıllarında ergenlerin kendilerini kesme,keserek zarar vreme eylemlerinin nedenleri arasında boşluk duygusu ve depresyonla baş etme biçimi olarak tanımlamışlardır.
Gjerde ve ark 1988 yılında yaptıkları çalışmalarda distimik ergenlerin uyumsuzluk ,saldırganlık ve zıtlaşmacı tutum içine girdikleri;kızlarda işse kırılganlık,sessizlik gibi durumlar içinde olduklarını bulmuşlardır.Bu çalışmacılar düşmanlık ve saldırgan tutumların depresyonun nedeni değil,depresif yaşantıya tepki yada depresyonla başa çıkma çabalarının olabileceğini öne sürmüşlerdir.Bu depresyonla başa çıkma biçimi olan eyleme vurma davranışlarıyla ilgili olarak da Masterson 1972 yılında hastanede tedavi gören ergenlere yönelik bir program oluşturulmuş ve hastanede yatarak tedavi gören ergenlerin depresyon eyleme vurma okuldan kaçma,uyuşturucu ve benzeri durumlardan oluşuyordu.Bu ergenlerin eyleme vurma davranışları kontrol altına alındığında oldukça depresif odluları görülmüştür.Bu da aynı şeklide eyleme vurma davranışlarının depresyon karşı geliştirilmiş ilkle ve normla dışı bir savunma biçimi olduğu görülmüştür.Ve eyleme vurma ve depresyonla baş etme biçimin nedenleri üzerine yapılan araştırmalar derinleştikçe bu tip eyleme vuran ama altta yoğun depresyon yaşayan ergenlerin asıl sorunsalının ergenlik süreci içindeki benliğin gelişimsel duraksamasının ve annenin benliğin gelişimini destekleyemediklerini yetersizliklerinden kaynaklanan ayrılma /bireyselleşme başarısızlığı olduğu saptanmıştır.Bu destek eksikliği,diğer savunmaların yanı sıra önceki gelişime karşı savunulan terk edilme depresyonu şeklinde ortaya çıkmaktadır.1996 yılında Fonagy klinik depresyonu olan ve hastanede yatarak tedavi gören ergen grubunun anneriyle yaptığı görüşmelerde annelerin çözümsüz /düzensiz olduklarını saptamıştır.Ergenlik ve çocukluk döneminin ortalarında da güvenli bağlanma yaşamış olanlar,duygularını düzenlemede (affective regulatıon) başarılı oldukları görülmüştür.Yani ikinci ayrılma,bırakma,bireyleşme ve veda dönemi olan ergenlikte bu durumların yaşantılanması ve yas tutma sürecinin sağlıklı geçirilmesi çocukluktaki anne-çocuk arasındaki ara alanın ve annenin çocuğun duygulanımsal düzenlemesini düzenlemesinden geçer.Ergenlikte de anne-çocuk arasındaki ara alanda da aynı sınav verilir.Fakat temeli çocuklukta inşa edilmiş yapının devamı olarak.Bu durumda ergenlik süreci bağlanma ve ayrışma sürecinin kalitesinin artırılması ya da hasarlı temelin onarılması bir fırsattır.Bu güvenli bağlanmayla ilgili olarak yapılan araştırmalar ergenlik döneminde erken ikili düzenleme ve daha sonra ortaya çıkması muhtemel davranış sorunları ve duygulanımsal bozukluklar arasında yakın bir ilişki ortaya koymuştur
.