Kendinden Saklanmak, Savunmalara Sarılmak
İnsanlar kendilikleri hakkında bir şeyler öğrenmek...
Yolda yürürken defalarca,tekrar tekrar arkama bakıyorum.Birisine zarar verdim mi diye..Birisine çarpıp düşürdüm mü, bir yaşlı ya da çocuğa zarar verdim mi..Tuhaf biliyorum ama kendimi alıkoyamıyorum.
Ellerimi sık sık yıkamak zorundayım evdekilerde bundan rahatsız oluyor.Renkli giysiler giyemiyorum, beyaz ya da siyah olmalı ve bir elbiseyi o gün giydiysem onu akşam eve gelince yıkıyorum ve sabaha kadar kurutup tekrar onu giymek zorunda hissediyorum.Aylarca temiz ama aynı kıyafetlerle dolaşıyorum. Evdekileri temiz bulmuyorum annemle bu yüzden kavga ediyoruz. Benim kirlilerimle, evdeki diğer insanların yani annemin babamın ve kardeşlerimin kirlileri birbirine karışınca kıyameti kopartıyorum çünkü benim kirlilerimle onların kirlileri karışır ve bu yüzden de onlara zarar verebilirim diye çok endişeleniyorum.
Etrafımdaki insanlara zarar vermekten çok korkuyorum.Sanki benimle temasta olan herkes benden zarar görecekmiş gibi ya da ben onlara bir şekilde zarar veriyormuşum gibi hissediyorum.Bazen arkadaşlarımla birlikte iken onlar eve gidince tekrar tekrar onları arayıp iyi olup olmadıklarını ve eve sağ salim gidip gitmediklerini kontrol ediyorum,evdelerse ondan sonra rahat edebiliyorum..Çünkü benimle birlikte oldukları için,başlarına bir şey gelirse o benim yüzümdendir.
Tuvaletimi altıma kaçıracak noktaya gelinceye kadar tutuyorum son noktada gidebiliyorum, neden bilmiyorum? Evin dışındaki tuvaletleri kullandığım çok nadir, eğer çok mecbur kalırsam o tuvaleti, oturacağım yeri çok iyi temizlemek zorundayım temizlesem bile büyük bir sıkıntı içinde kullanabiliyorum.
Eskiden araba kullanıyordum şimdi kullanmıyorum.Çünkü araba ile geri geri gitmem gerektiğinde arkama bakmaktan ve daha sonra dikiz aynalarından arkamda birisini ezdim mi,çarptım mı diye düşünmekten çok yorulduğum için araba kullanmayı bırakalı çok oldu.Ayrıca trafikte yanımı, arkamı,önümü kontrol etmekten çok yorulmuştum.
Rahat olamıyorum rahat olmak nedir bilmiyorum. Yolda koşarak ve neredeyse kaçarak yürüyorum, yolda bir de önümde birisi sallana sallana yürüyorsa illet oluyorum..Ama daha sonra bu düşünceden kurtulmaya çalışıyorum çünkü eğer kötü düşünürsem benim yüzümden başlarına bir şey gelir diye düşünüyorum.
Hayatımda sanki herşey ve herşeyde kontrollü olmalıyım ve her şey sanki benim kontrolüm altında olmalı.. Çoğu şeye dokunamıyorum elim kirlenecek diye çünkü ardından da uzun uzun ve belli sayıda ellerimi yıkıyorum. Etrafa dokunmamaya çalışıyorum.Sanki etrafa dokunmam yasak..Ama yasaklara uymayı severim, kurallarla aram iyidir.
Şimdi düşünüyorumda çok küçükken başladı bu tip şeyler bende,mesela daha gençken yani ergenlikte yolda çizgilere basmadan yürümeye çalışırdım, tek ve çift rakamları sürekli içimden sayar ve bunları zihnimden geçiriyordum.Her şey çift sayı olmalı ,tek olursa uğursuzluktur.Annemde titiz bir insan ama ben annemi de geçtim bu konuda zaten kendisi de söylüyor ''sen beni de geçtin'' diye.
Yukarıda aktardığım hikaye kliniğe takıntı zorlantı bozukluğu ile gelen çoğu hastanın aktardıklarının arasında geçen şikayetlerin bazılarıdır.Obsesif kompülsif yapılanma ya da Türkçe ifadesi ile takıntı ve zorlantı yapılanması hastanelerde ve kliniklerde .çok sık görülmektedir. Bu hastalık ve yapılanma bireylerin özellikle sosyal, ekonomik anlamda zorlamakta ve kayba uğratmaktadır. Bu yapılanma ve hastalığın kavramsallaştırılması ve bilimsel anlamda ele alınması 1838 yılında Esquirol ‘ un Mademoiselle F nin ‘2 kısmi deliliğini’ bir çeşit ‘’ uslamlama veya dürtü monomanisi’’ olarak sınıflandırılmasına kadar obsesif kompülsif davranışlar antik çağlardan beri genellikle sosyal ve dinsel terimlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Esquirol ‘’ uslam veya dürtü monomaniasıni’ ni istemsiz ,önlenemez ve dürtüsel aktivite olarak tanımlamıştır. Dikkat edilirse burada yapılan açıklamada ‘’dürtü’’ kavramı önemlidir. Bu yazıda bu hastalık ve örgütlenmenin psikodinamik anlamda değerlendirmeye çalışacağım. Doğal olarak psikodinamik terapinin de psikanalizden türemiş olması dolayısıyla da dürtülere yer vereceğim. Çünkü bir hastalığın ve örgütlenmenin dinamikleri incelenmedikçe ve üzerinde çalışılmadıkça yapılan bütün müdahaleler semptomal olacak ve kökensel bir çalışma yapılmadığı için hem hastalığın asıl,, bilinç dışı nedenleri anlaşılmadıkça asıl kaynak ve çatışma bulunamayıp önlenemeyecektir.
Dikkat edilirse yukarıdaki şikayetler, aktarımlar, iletiler ne dersek diyelim dokunmak ve dokunamamak, izolasyon, kirlenme, bulaşma-kontaminasyon belirtileri ön planda yaşanmakta ve ön plana çıkmaktadır. Bu yüzden bu kavramları alt başlıklar halinde psikodinamik açıklamalarla el alıp tanımlamaya çalışacağım.
Tabunun anlamı iki ters doğrultuya sapar.Bizim için bir yandan ‘’kutsal ‘’ , ‘’ ilahi ‘’ anlamına geliyor diğer yandan da ‘’esrarengiz’’, ‘’tehlikeli’’,’’yasak’’,’’ kirli’’ anlamına gelir. Bu nedenle tabu yaklaşılamayan bir şey anlamına sahiptir ve temel olarak yasak kısıtlamaları dile getirir. Tabu kısıtlamaları, dini ve ahlaki yasaklardan farklıdır. İlahi emre dayanmazlar. (Freud S. Dinin Kökenleri). Wundt (1906) tabuyu, insanın yazıya geçmemiş en eski kanunları olarak tanımlar. Freud a göre tabunun çiğneyen kişi de tabu olur. Aslında burada bu yapılanmada tabuları olan bu hastaların tabu olmamak adına verdikleri büyük bir uğraşları da vardır. Bu hastaların kendileri için kişisel tabu ve yasakları yaratan ve ilkel insanın kabile ve topluluğunu n ortak tabularına harfiyen uyması gibi kendilerinin yarattığı(tamamen bilinçli açıklamaları da olsa bilinç dışı olarak ) tabulara uydukları görülür. Saplantılı nevrozlu insanın arkaik benliği adeta ilkel kabile ve topluluklardaki insanların düşünce sistemine sahiptir. Sanki kişinin düşünce sistemi regrese(gerileyip) olup tekrardan arkaik kimliğe bürünmüştür. Takıntılı ve saplantılı hastaların tabular ile saplantılı yasakları arasındaki en çarpıcı nokta aynı ölçüde gidüden yoksun ve köken açısında aynı şekilde şaşırtıcı oluşudur. Belli olmayan bir noktada ortya çıktıktan sonra, karşı konulmaz bir şekilde varlıklarını sürdürürler. Dışsal bir ceza tehdidine ihtiyaç duyulmaz çünkü ihlalin dayanılmaz bir felakete yol açacağı konusunda içsel bir eminlik vardır.(Sevdiklerimin başına bir şey gelecek, yakınlarımı kaybederim vs..). Bu zararın doğası konusunda hiçbir şey bilinmez; ve gerçekten de , bu bilgi kırıntısı ,yasaklardan çok kefarete ve koruyucu eylemlerle ilişkili olarak elde edilir. Tabu da da temek olan dokunmak, saplantılı yapıda da temel olan dokunmak ve dokunmamaktır. Saplantılı yasaklar zaman içinde yer değiştirmeye ve başka nesnelere yönelmeye açıktır. Takıntılı ve saplantılı hastalar sanki temas yoluyla etraflarındaki herkese ve her şeye salgın halinde bulaşan ve tehlikeli bir hastalık taşıyorlarmışcasına yaşarlar ve öyle davranışlar. Hastalarımdan birisi sanki kendisinin lanetlenmiş olduğunu(bunu benzetme olarak söylüyor) ve bu laneti dokunarak ve temasa geçebilecek herkese ve her şeye bulaştıracağını düşündüğünü söylüyordu..
Tabu ve saplantı ve takıntılı hastaların dokunmakla ilgili söyledikleri ile ilkel kabilelerdeki yerlilerin söyledikleri arasında tipik benzerlik taşıyan karşılaştırmalı bir örnek vereceğim.
Frazer ve Taylordan alıntı(1870); Yeni Zelandalı bir şef,,ateşi ağzıyla üflemeyecektir; çünkü kutsal nefesi ateşe,oradan üstündeki çömleğe ,oradan da içinde pişen ete ve eti yiyen kişiye geçecek ve eti yiyen Şefin bulaşan nefesiyle ölecektir.
Benim takip ettiğim hastalardan birinin söyledikleri ile yukarıdaki Şefin söyledikleri arasında çok tipik bir paralellik vardır.
Hastamın ifadesi; eğer öksürür ya da ani bir hareket yaparsam ya da elimi kilotuma sürersem ,elime meni bulaşacak, Elime bulaşan bu meni elimi kirletecek ve elimi herhangi bir erkeğin üzerine sürersem o bir kadına dokunacak ve kadın benim menimden hamile kalacak. Kilotuma elini sürmek bir nevi yasağı çiğnemek yani tabu olana dokunmak ve elini bir başkasına sürmekle nesne ‘’imkansız’’ olacak yani meni ona da geçecek yani tabunun hem bulaşıcılığı hem de tabuyu çiğneyenin de tabu olacağına dair açıklama ilginçtir. Tabunun bulaşıcı oluşu ve geçme özelliğini bire bir görmüş olmaktayız. Saplantılı eylemlerin kefareti genellikle temizlik ve yıkanmadır yani arınmadır. Bu arınmalar bir ritüel-törensel davranışlarla gerçekleşir; vücudun hiçbir yerinin kuru kalmaması, vücudun ya da ellerin yıkanma sayısının belli olması ( beş kere, 10 kere vs)., Banyoya sağ ayakla girdikten sonra sabunun yeri, tutuş biçimi yıkanış biçimi vs nin belli bir düzen içinde gerçekleşmesi şeklindedir.
Tabu uygulamaları ile saplantılı takıntılı eylemlerin ortak özelliklerini toparlarsak;
Bu noktada, takıntılı düşüncelerle ilgili açıklamalara biraz daha devam etmek istiyorum.
Fransada obsesyonel nevroz tanımın yerine, kişinin ruhsal hareketliliğini engelleyen,ruhsal işleyişinin yerine oturan ve sürekli devam eden kişinin sıkışması hali olarak tanımlanır.Yani kişinin ruhsal dünyasında kişinin bir hareketlilik olamıyor.Sıkışma nevrozun gerçek bir açıklamasıdır.Bu sıkışma karşıtlıklar arasındaki bir sıkışmadır; arzu-yasak,sevgi-nefret gibi.Ve bu gidip gelme hem ruhsal işleyişin üzerine oturan hem de süregelen sürekli devam eden ve kişiyi korkuya götüren’’ bitmez dar bir tünel’’ gibidir.Aynı zamanda bu kontrastlar arasında gidip gelmeyi dengeyi ruhsal dengeyi sağlamak adına kompülsiyonların çift rakamlı olması gibi bir tahteravallinin bir tarafının yere düşmemesi için yoğun çabadır.Çift rakamların üzerine durmanın her ne kadar adaletle ilgili olduğu söylenilmiş olsa da ben daha çok kontrastlar arasındaki dengeyi sağlama çabası olarak düşünüyorum.Bu aşrırı efor sarf etme çabası her iki taraftaki duygulanımı canlı tutma çabası olabilir.Bu aşırı efor sarf edişi psikosomatik hastalardaki ‘’ gönüllü çilekeşlere’’ benzetebiliriz. Tabu ile parallelik kurmaya çalıştığımız saplantı nevrozunda da ruhsal hareketsizlik ve ruhsal işleyişin yerine geçen takıntılar dürtünün işilevselliğini azaltmakta hatta bazen nerdeyse yok ettiğini bile düşündürübelir. İşte bu nedenle o0bsesyonel nevroz, obsesif kompülsif yapı aslında kökeninde yoğun dürtüselliği barındıran bir semptomlar bütünüdür.
Dokunma yasağında bahsederken, pislik ,temizlik ve saflık gibi bu tasarımlardan düşüncenin kendisi bile etkilenmekte.Tasarımlar düşüncelerde yasak olduğu için bunlartı birbirinden ayrıştırarak yaşayabiliyor.Her düşünce ve davranışların diğerleriyle bağlantılarını engellenmektedir. Bunlar sanki birbirlerine değen açık uçlu kablolar gibi kısa devre yaparak yoğun bşr enerji ve patlama açığa çıkaracak gibidir.İşte bu nedenle de bu yapının altındaki enerjinin büyüklüğü hakkında fikir sahibi olmaktayız.
Bir nesneye konsantre olmakla, o nesneden başka bir şey düşünemez olmak arasındaki fark gibi.(Bu yüzden obsesiflerin aşk ölümsüzdür denmektedir.).Bir nesneye bu kadar bağlanmak( sözde bağlanmak), düşüncelerin ve duygulanımların, duygulanımlarla-duygulanımların,düşüncelerle-düşüncelerin arasını izole temek için ideadir. Çünkü takıntı takılmak, ve onunla zaman harcamak başak şeyelre dürtülere, arzuya vs. vakit ayırmayı engeller.
Düşünceye daha doğrusu takıntılı düşünceye yatırım yapmak,obsesfi nevrozun özelliğidir. Histeride tasarımlar üzerine bastırma yapılırken,obsesiflerde duygulanımlar üzerine yapılır. Bu yüzden afekti çok künt olan bazı ağır obsesifleri psikozdan ayırmak güç olur. İzolasyonun ve afektin bastırılması başka ,psikozda olduğu gibi dürtünün ölmesi başka bir şeydir.Düşüncelere,kelimelere fazla yatırım iptal ve izolasyonla olur.